2 Ocak 2014 Perşembe

AKTÖR KEAN (BİLİNÇ)

Bilinç beynimizin kullandığımız,kontrol ettiğimiz,aynı anda gerçekten farkında olarak tek bi konuyu düşünebilen,değerlendirebilen yönü.Ona çok aşinayız,zaten sadece onun farkındayız.

Edmund Kean 1814 yılında Drury lane tiyatrosunda sahneye çıkana kadar çektiği sıkıntılar ve çalkantılı dönemlerinde sadece bunların farkındaydı.Sahneye sonrada geçmişten kopmadı fakat farkında olduğu çok az şey vardı ve çok hızlı ün kazandı düşüşüde hiç şüphesiz o kadar hızlı oldu.Şüphesiz Shakespearle özleşti.

Bilinçli olmak bu değildi ve o farkında olmadan bilinç altının kurbanı oldu.Hareketlerinin alışkanlıklar haline dönmesi uzun sürmedi.Tehlikeleri gereğinden fazla ciddiye almadı.Tehike yaratacağını sezdiği oyuncuları tiyatrodan kovdurdu.O yıkmayı tercih etti ve kolay olanı seçti yapıcılığı fazla önemsemedi ve 45 yaşında vefat etti üzülenden çok sevinen insanlar bıraktı ama tarihe Shakesperalenin eşsiz yorumcusu olarak tarihte yer edindi.



Aktör Kean tehlikeler ve başarısızlıklar ne olursa olsun asla yapabileceklerim henüz bitmedi der gibiydi.İnanmışlık çalkantılara rağmen hedefimizden sapmamamız gerektiğini fısıltadı.

Aktöe Kean Shakesperanin Hamlet,Venedik Taciri,3.Richard,Othello,Macbet,Kral Lear,tiradlarıyla oyunun bütünlüğünü bozmadan daima gerçeği ve hayal dünyasında anın gerçekliğini yansıtarak bize sunuyor.Bi Kral gibi düşünemessin ama o istekle durumu yaşayabilirsin.Venedik tacirindeki Shlock olamazsınız ama düşünebilirsiniz,Macbet'de Kral olma,Othello karısının kendisini altatdığını düşünmesi,o istekleri ve isteğin getirdiği eylemleri anları görebilirsiniz.

Seyirciler tiyatroya anlatılacak hikayeye inanmaya hazır olarak gelir.Oyuncuysa tiyatroya hikayeyi anlatmaya yardımcı olmak için gelir ve bunu doğru olmadığını bildiği şeylere kendini inandırmaya çalışarak deği,geliştirdiği araçlarla bir hayal dünyası yaratarak yapar bu da bu oyunda fazlasıyla mümkündür.''Gerçeğin ve faziletin toplumun hemen her alanında bu kadar nadir olduğu bu zamanda dünyanın özellikle TÜRKİYENİN tiyatroya,tiyatronun da insan ruhunun gerçeğini sahneye taşıyabilecek oyunculara ihtiyacı var''ve bu oyuncuyu Aktör Kean'da ERASLAN SAĞLAM'da bulabilirsiniz.

   BİLİNÇ BÖYLE KORKAK EDİYOR HEPİMİZİ:
   DÜŞÜNCENİN SOLUK IŞIĞI BULANDIRIYOR
   YÜREKTEN GELENİN DOĞAL RENGİNİ.
    VE NİCE BÜYÜK,YİĞİTCE ATILIŞLAR
   YOLLARINI DEĞİŞTİRİP BU YÜZDEN.
    BİR İŞ,BİR EYLEM OLMA GÜCÜNÜ YİTİRİYOLAR.

    HERŞEYE RAĞMEN TİYATROYA GİDEBİLECEĞİNİZ Bİ NEDENİNİZ OLSUN :)

15 Mart 2013 Cuma

OYUN ATÖLYESİ ''PANDALARIN HİKAYESİ''




pandaların hikayesi"nin bir vaha gibi durduğunu söyleyebilirim.
özünde yine acı içeren bir hikayeyi şiirsel, sakin ve yumuşak bir tonda anlatan; kahramanın kaybolmuşluğuna rağmen seyirciye (kişisel olarak bana) mutluluk enjekte eden bir oyun oldu "...pandaların hikayesi"; adeta ilaç gibi, terapi gibi geldi; nefes aldığımı hissettim! 






oyundaki hiç bir şey gerçek değil sanki; bir yandan da herşey tanıdık ve gündelik.
"... pandaların hikayesi" yüzeyde; bir adam'ın bir kadın'la karşılaşmasını ve onunla dokuz gün geçirmesini konu ediyor. derinde ise; hayatı, evreni, insanı ve aşkı küçük harflerle anlatıyor.. 

iki kişilik oyunda kadın ile adam ebru özkan ve caner cindoruk tarafından canlandırılıyorlar. ikisi de abartısız, doğal oyunculukları, dingin halleri, insanın içini rahatlatan yumuşacık ses tonlarıyla, içerden hayat veriyorlar kadın ile adam'a.






bengi günay'ın soyut sahne tasarımı basit ve gösterişsiz ancak oldukça titiz ve nüanslı.
irfan varlı'nın ışık tasarımı, tolga çebi'nin müziği, mertcan mertbilek ile hande öztürk'ün animasyonları yönetmen kemal aydoğan'ın sade yorumuna başarıyla hizmet ediyorlar; çok katmanlı metnin yanısıra, aydoğan'ın rejisi bütün bu öğelerin yardımıyla bir çok farklı yoruma kapı aralıyor. 

simgeleri (kapı, elma, kuş, rakkamlar, çalar saat ...) bu kadar dozunda kullanan; sahne üstünde bu kadar şiirsel imgeler yaratan; sessizliği, karanlığı ve boşluğu bu kadar yetkin ve etkili bir şekilde tiyatralleşirebilen herhalde çok az oyun var sahnelerimizde.
tavsiye ederim..






OYUNUN SONUNDAKİ SİBEVİZYON SÜPERDİ :)



9 Mart 2013 Cumartesi

İSTAMBUL DEVLET TİYATROLARI ''KURBAN''

Oyunun başına rahat ev hali bi kadın aşkım aşkım burdan anlarız ki bu aşk farklı biraz.Dekor da bulunan kapıdan girmeye kalkan birini diğer bi kişinin bıçaklayarak öldürüp eve girip adamı dolaba sakladığını görürüz.Adam tamircinin şapkasını ve çantasını alarak ev sahibi bayana kendisini tamirci olarak tanıtır ve gerilim başlar.Adan tamirden anlamadığının farkına varıldığında cüzdanını bulduğunu ve onu kendisine vermesi için geldiğini söyleyerek kadının cüzdanını verirken adamda aniden bi değişim olur.Kadına seni seviyorum aşığım sana gibi sözcükler söyler ve kadın şaşırmıştır.Adam ısrar eder soyun der en sonunda silahını çıkarır ve kadına sahip olur.Kadına can alıcı soruar sorar kacan kim,biraz önce konuşduğun aşkın kim,kadını bunlarla tehtit eder.Kocasınını tanıdığı birinci perdenin sonunda meydana çıkar.Adam akıl hastanesinde yatan kocası tarafından defalarca işgençe gören bi akıl hastasıdır.


İkinci perde de koca gelir kadın sandalye ye elleri ve ayakları bağlı bi şekilde oturur durumdadır.Koca girer hastayı gördüğüne şaşırmaz kasadan parasını çıkarır ve adama verir,sonra konuşmaya başlarlar.Burda anlaşılır ki doktor hastasına karısının dostunun kim olduğunu öğrenmesini ve eve gittiğinde karısının sana nasıl tepki vereceğini ölçmeye ve bunun sonundada özgürlüğüne kavuşacağını belirtir.Hesap etmediği şeyler vardır bu adam uzun süredir akıl hastanesinde yatan ve uzun süre bi kadınla başbaşa kalmamıştır.


    Karısına tecavüz eder ve bunu adama ilkte söylemez.Doktor silahını doldurur yüzleşirler.Karısının ağzını açtığında işlerin öyle olmadığını anladığında hastasına doğruldur silahını.

Konuşmalar konuşmalar konuşmalar ve anlaşılırki burda sadece bi tane kurban yoktur.En sonunda hasta kadına bıçağı sokar ve kadını öldürür.Doktor bu duruma dayanamaz ve tuvalete gider.Hasta eve girerken öldürdüğü tamirci yerine kadını koyar ve tamirciyi sırtlayıp arabasının bagajına koyar doktorun.Doktor hastası çıkınca hemen polisi arar ve bi ihbarda bulunacağını söyleyerek aranan ruh hastası karımı öldürdü ve benide bayıtdı arabasının plakasını verir ve endişeli bi biçimde oturur.


    Dolapdan kanlar içinde karısı çıkar ve kaçmak ister ama kapıyı açtığında karşısında hastası vardır ve kalbi dayanamaz ve kalp krizinden ölür.Anlarız ki kadın deliyi sevdiğine ikna etmiş ve kocasının buna dayanamayacağını bilerek ona bu oyunu oynamışlardır ve tahminleri doğru çıkar koca ölür.Kadınla adam   konuşurlar buluşacaklarını ve onu çok sevdiklerini birbirlerine söylerler.Adam çıkar ve kadın telefona sarılır bi ihbarda bulunacağım evet deli buradaydı ama kocamın kalbi dayanamadı kocamın bütün söyledikleri doğrudur hemen yakalayın der ve kadın şehvetini kullanıp kazanmıştır yine.Yanın da kocasının cesedi ve bi daha telefona sarılır ve aşkım lafı yine söylenir aradığı dostdudur ve kocasının cenazesine gelmesini söyler ve oyun bu oyunda kimin kurban olduğunun cevabını oyunun sonunda veriri birden fazla kurban vardır oyunda.

     Şunuda eklemek isteyeceğim oyun beyoğlu küçük sahneeydi oyuna 6 tl verdik yalnız bi çikulatada kantininde 2 tl bilginiz olsun SANAT 3 TANE ÇİKULATA EDİYO BU ÇİKULATALARI YAVAŞ YAVAŞ YİYİN VE TİYATRONUN BİTMESİNE İZİN VERMEYİN.


Yazan: Mario Fratti
Çeviren: Özcan Özer
Yöneten: Saydam Yeniay
Dekor Tasarımı: Işın Mumcu
Kostüm Tasarımı: Medine Yavuz Almaç
Işık Tasarımı: Ayhan Güldağları
Müzik: Nurettin Özşuca
Yönetmen Yardımcıları: Senem Cevher, Funda Eskioğlu
Oyuncular:
Diana: Şebnem Dokurel Topçuoğlu
Kirk: Aydın Şentürk
Warren: Erdoğan Aydemir
Tamirci: Nurullah Kalkan

13 Ocak 2013 Pazar

MEHMET ALİ PAŞA(KARLFRİEDRİCH) NAZIM HİKMET VE KIZ KULESİ

Bir Kız Kulesi Öyküsü; 1827 Yılında Almanya'nın BrandenburgKentinde Karl Adında Bir Çocuk Dünyaya Gelir. Ludwig Karl Friedrich Detroit )

Babası müzik öğretmeni olan Karl, aile içinde baş gösteren huzursuzluklardan dolayı bir Fransız yetimhanesine gönderilir.
Daha sonra gemilerde miço olarak çalışır. Hamburg'tan kalkan bir gemiyle İstanbul'a giderken henüz 12 yaşındadır.
Gemi İstanbul'a geldiğinde denize atlayan Karl, yüzerek Kız Kulesi'ne kaçar.
Kendisini kurtaran Kız Kulesi'nin bekçisine gemiye geri dönmek istemediğini söyler.
İki ülke arasında küçük bir politik sorun yaşanır.
Ama Osmanlı sadrazamı Ali Paşa sorunu çözer ve Karl'ı korumasına alır.
Karl Mehmet Ali adını alır. Mehmet Ali, Kırım, Bosna ve Karadağ savaşlarından sonra 2. Abdülhamit döneminde paşa unvanını alır.

Mehmet Ali Paşa, 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşması'nda Osmanlı'yı temsil eden üç kişiden biri olur VE DÖNÜŞ YOLUN DA KATLEDİLİR...             
                     


 

Almanca, Fransızca, Yunanca, Farsça ve Arapça dillerinde şiirler yazan Mehme ALİ 
Paşa'nın dört kızı olur.

Paşa'nın Leyla adındaki kızının da bir kızı olur; Celile.  
Celile bir erkek çocuk doğurur. Nazım: yani bizim Şair Nâzım Hikmet.!


KIZ KULESİ OLMASAYDI O GÜZEL ŞİİRLERİNDEN O TATI ALAMAYACAKTIK .
  
    111 .YAŞ GÜNÜN KUTLU OLSUN NAZIM HİKMET

9 Ocak 2013 Çarşamba

SUNAY AKIN


Kış adamı öyküsü bi İskandinav öyküsü olan kış adamı 400 yıl önce Almanya kırmızı beyaz renkleri ordan geliyo.İskandinav öyküsünde yeşildir kültür edebiyat ve edebi kahraman çoçukların yolunu gözlediği hediyeler dağıttığı ve bizim şu anda bildiğimiz noel baba burdan geliyo.O videoyu bulamadım gecen sene ana sınıfın birinde gösterimizde ben nuyel babayım huhahaaaaa:)
        Berlin kütüphansinden içeri girerken tavanda yazan şiir sorgula ve sorgula dedirdiyo.
Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim .Kitabta karalların adı yazar,yoksa sırtında kayaları taşıyan krallarmıydı.Ne oldu dersin duvarcılar Çin Seddi bitince.İçerde bilgi kitab var ast olan sensin bu
kütüphaneye gelen okuyan insan sen olmasan bu bilgiler ne işe yarayacak?O bilgileri hemen kabul etme sorgula sorular sor yık onları ki,insanları daha güzel geleceğe taşıyasın.

  Dışardaki duvarları yıkmak kolay,önemli olan içerdeki duvarı yıkabilmek.
Ane gibi yar,Bağdat gibi diyar olmaz.Ane uçurumun adı.Bilgiye gerçeğe ulaşmak istiyorsan yürüdüğün yol düz değil uçurumlarla,kayalarla yakılan ateşlerle doludur.

 Japonya da kişi başına 24 kitap,Almanya da 16,Fransa da 14,Yunanistan da 10 kitap kişi başına .Türkiye dek 1 kitaba düşen kişi sayısı 6.

   Sadece bir millet cebinde kütübhane resmi taşıyo.20 TL üzerindeki Efes antik kenti fotoğrafı.Ne kadar entellektüel bir millet cebinde kütübhane resmi taşıyo vay vay .
Tam karşısın ki bina ise genel ev.Kitab okumaya yönlendirmek sorun ta o zamalardan geliyo bu topraklarda ki cehalet kütübhane açtın da gelen yok.Ne yapalım ne yapalım .Karşıya bi genel ev açalım adres sormaya gelenler bile bize yeter la.Mecburiyetden kitap okuyolar ama aklı başka yerde,ve şu kelime üzgünüm ama KİTAP GİBİ KARI cümlesi burdan geliyo.



   3 şey bir kent için önemlidir.Kanalisazyon,hamam,kütüphane.Kanalizasyon da kirler,hamam da derilerimizi,Kütüphane de ruhlarımızı aydınlatacağız.FATİH SULTAN MEHMET.


Değirmenci Alman kralının karşısında.Kral sat bana şu değirmeni verdiğim paralarla Almanya da en güzel yerin de bir çok değirmenci kurarsın.Değirmenci satmam.Anlayamadım.Satmam,bu değirmen bana babamdan kaldı onada babasından kalmış bende oğluma devredeceğim.Unutma ki Kralla konuşuyosun.Asıl sen unutma ki Berlin de hakimler var.Kral da olsa ADALETDEN üstün değildir.Adaletten üstün hiç bi değer yoktur.BERLİN DE ADALET VAR,YA BİZDE?



                                                       BERLİN DE HAKİMLER VAR



23 Aralık 2012 Pazar

KABARE(CABERET)

 KAHKAHASIZ Bİ GÜN HARCANMIŞ Bİ GÜNDÜR...:)
      ''Yani politika falan mı?....Ama bunun bizimle ne alakası var ki?''

  Bir kabare aktristi ile Amerikalı bir yazarın kısa ömürlü aşkı ve onları kuşatan büyük toplumsal kaos. 1931 yılı, Berlin Bir yanda faşizmin tırmanışıyla süre giden huzursuzluk ve açlık; diğer yanda yalnızca eğlence ve para peşinde küçük burjuvaların kendi kabuklarındaki umursamaz yaşam. Kült müzikaller sınıfında yer alan Kabare,1972'de beyaz perdeye aktarıldığında 8 Oscar kazanmış ve "Tüm Zamanların En İyi Yüz Filmi" listesine girmiştir.

   ''MONEY MONEY''

Parayla döner dünya
Döner dünya
Dünya onunla döner.
Ya mark,ya yen,ya pound,ya dolar 
Dünyayı döndürür bunlar
Şıngır mıngır pullar
Dünyayı kurgular.
Para para para para
Eğer çok paran varsa 
tozutmak istersen 
Kaçamak yapması da 
çok kolay.
Eğer çok paran varsa 
Arkadaş bulmak kolay 
Zili çal ''ting-e-ting
Gelsin uşak.
Eğer çok paran varasa 
Kaçmışsa sevgilin 
Terkedip seni
Sakın ağlama 
Sızlama 
Taksi çağır bin git 
Sevgili seçmeye kendine
Üç direkli yatında.
Parayla döner dünya 
Kesin olan şey şu
Sıç yoksulluğa.
Para para para para 
Eğer yoksa kömür sobanda 
Donmuşsan soğuktan 
Rüzgardan ve ayazdan 
Kışlık pabuç yoksa ayağında 
Eskimişse palton 
zayıflamışsan 
Ama açlık gelince kapına .
tak ta tak tak ta tak 
_Kim o?
_Açlık!
_Oo açlık!
Bak, aşk nasıl kaçar ....çünkü 
Parayla döner dünya
O şıngır mıngır ses 
Para para para para
Biraz al biraz al.
Para para para para 

Dünyayı yönetir para.....



9 Aralık 2012 Pazar

Bir damla gözyaşı''ANTİGONE''

     Tragedyanın en büyük şairi Sofokles'in (iö.496_406)'Thebai üçlmesinden biri olan Antigone,Dünya edebiyatında 'ilk direniş' örneği sayılmaktadır.
      İki kardeşini birbirleriyle savaşırken öldürmesinden dolayı amca sı Kral Kreon,kardeşlerden birinin devlet törenleriyle gömülmesini,diğer kardeşin kendi kentine saldırdığından dolayı ceset-inin kurtlara kuşlara yem edilmemesi için dışarıda bırakma emrini vererek    Polyneikes.in hain olarak açıkta cesedinin çürümesi,Eteokles’in ölümünü yüceltilmesi gerektiğini ve gereğinin yapılması için emir verir.
     4 kardeş ten geriye talihsizliklerinin bunula da  kalmayacağının''İsmene ve Antigone'kardeşler önünde yas tutarlar ve kardeşinin diğerinin cesetinin neden gömülmediğini sorgular ve yüce tanrılar deseydi bana bunu sorgulamadan uygulardım ama bunu diyen bir insan ve sadece durum için karar alındığından dolayı bu karar karşı çıkar ve kardeşinin cesetini bütün söylenenlere aldırış etmeden kanunları hiçe sayarak gömmeye karar verir,kardeşi ismenenin korktuğunu görünce kendi halleder herşeyi ve dediğini de yapar kuralları çiğner,  telafisi olmayacak bir hakkın kaybolmasını önlemektir niyeti.Telafisi olabilecek bir hakkın yitiminde ise yasaların yanında yer alacağını -eserde- açıkça belirtiyor:
“...Ama akıllı insanlar davranışlarımı yüceltir. Çünkü eğer ana olabilseydim, evladım için, ölen kocam için asla iktidara karşı gelmezdim böyle bir davranışla. Bunu bana söyleten yasa nedir? Kocam ölecek olsaydı, başka birini bulurdum, ondan da bir çocuğum olurdu, birini kaybettiysem eğer. Ancak Hades’teyse çoktan anayla baba, insanın başka kardeşi olamaz bir daha. İşte ben bu yasaya göre gömdüm seni sevgili kardeşim...”*                                   
     
 Kral Kreon bunu yapanın öz yeğeni de olsa affedilemiyeceğini,ve onu bir mağarada kapanarak ölüme derk edilmesini ister.Antigone aynı zamanda oğlunun da nişanlısıdır.Oğlunun her ne olursa olsun kurallara sadık kalacağını düşünür ve oğlununda kararını almak için çağırır.Ama oğlunda beklenmedik bi cevap gelir .Baba, senin bu sözlerinde hakikat bulunmadığını söyleyemem ve bu gerçeği anlamazlık edemem. Fakat ben, şehir halkımın bu genç kız için nasıl yanıp yakıldığını gizliden gizliye duyabiliyorum: bütün bu kadınların en masumu olan bu genç kızın böyle asil bir hareketten dolayı feci bir şekilde öldürüleceğini söylüyorlar. Halk karanlıkta birbirine fısıldıyor. “Kanlı bir dövüşte ölen bir tanecik sevgili kardeşini mezarsız ve aç köpeklerle yırtıcı kuşların elinde bırakmayan bu kadın altın bir şeref mükâfatına layık değil midir?” Baba, ne olur ısrarla bir noktaya saplanıp yalnız senin istediğin şeyin doğru ve bunun dışında her şeyin yanlış olduğunu kabul etme. Başkalarından bir şey öğrenmekle ve dik kafalı olmamakla hiçbir akıllı adamın şerefi azalmaz. Kararını değiştir, hiddetinden vazgeç.


 Ey mezar, ey kayalar içinde oyulmuş gelin odası, ey içinde ebediyen oturacağım karanlık zindan! Ben şimdi oraya, soyumdan olan insanların yanına gidiyorum. Fakat içimi bir ümit kaplıyor: babam beni sevinçle karşılayacak. Anneciğim, sen de sevineceksin! Ey sevgili kardeşlerim, siz de memnun olacaksınız! Öldükten sonra ben sizi bu ellerimle yıkadım, giydirip süsledim ve mezarınıza sular döktüm. İşte, ey Polyneikes, senin vücudunu toprakla örttüğüm için gördüğüm mükâfat bu oldu. Ama iyi insanların nazarında, sana karşı gösterdiğim saygıda haklıydım. Her şeyden evvel bunu düşünerek sana ölümünde saygı gösterdim, ve işte bunun için yaptıklarım Kreon’a bir cürüm gibi, küstahça bir isyan gibi geliyor. Ah sevgili kardeşim! Ben, zavallı dostlardan mahrum, terk edilmiş olarak, canlı canlı, ölülerin karanlık çukuruna ineceğim.
        
        GÜNÜMÜZDE HALA SÜRÜP GİDEN,'İNSAN DEVLET İÇİN DEĞİL,DEVLET İNSAN İÇİN VARDIR'tartışmasına 2500 öncesinden gelen bir yanıttır.